‘sınırlara inanan o sınırların parçası olur..’ don cherry

her zaman olduğu gibi yerimdeyim.. mekanda arka odadayım..

‘katia farah’ çalıyor.. o çalarken yanında ‘fifi abdo’ muhteşem dansıyla ona eşlik ediyor.. kendimden geçiyorum ‘fifi’yi izlerken.. ‘katia farah’ ön odanın pencerelerinden içeri girmeye çalışan insan kalabalığının anlamsız gürültüsünü geri püskürtüyor..

o insan kalabalığının aralarından bir hayalet gibi geçip geldiğim şu sığınağımda her şeyden herkesten uzakta alkole yatırıyorum ruhumu ve beynimi..

evet bir hayalet gibi geçtim geldim yine.. hiçbiri görmedi beni.. görünmezliğime ilk başlarda üzülüyordum fakat şimdilerde o görünmezlik için kendimi şanslı sayıyorum..

gelirken herkesin gözlerinin içine bakmama rağmen görmüyorlardı beni.. herkesin yüzünde sahte bir gülüş, yapmacık konuşmalar, davranışlar.. herkes ayrı bir rolde.. ne kadar da mutlu görünüyorlar..

kimisi tuttuğu takıma göre sırtlarına formalarını giymişler birazdan başlayacak maçı bekliyorlar.. kimisinin arasında maçla ilgili hararetli tartışmalar, kimi köşe başlarında ise gerginlik en üst seviyede kavgalar koptu kopacak..

bir toplum nasıl böyle ‘top kafa’ , ‘top beyin’ olabilir anlamıyorum.. varsa yoksa top.. ‘şut ve gol..’ ‘yaşşaaaaaaaa.’. bağırın yırtının.. dünya savaşa gidiyor ama bizim aklımız fikrimiz topta.. yanı başımızda kıyamet birkaç yerde birden koptu kopacak bizim aklımız topta sayın seyirciler.. ‘savaşa, savaşlara hayır’ diyen kimse yok artık.. herkes iyi ‘seyirci’.. herkes izliyor, ipnotize olmuş, uyuşturulmuş, tek tipleştirilmiş insanlık.. ‘franco’ canavarı yaşasaydı ne mutlu olurdu tüm ülkelerdeki toplumları gördüğünde.. ‘fado, futbol, fiesta’, yani 3f formülü tam tutmuş durumda.. gözleri yaşarır ağlardı faşist ‘franco’ tam ‘top beyin, top kafa’ olmuş bu insanlığı gördüğünde..

ama beni en çok şaşırtanlar bu topa başka anlamlar yükleyip yüceltenler.. hele tribünlerde ‘sol’ siyasi çağrışımlı gruplar yok mu onlara daha da bitiyorum.. trilyonluk oyuncular sahada kafalarına, keyiflerine göre koşturup dakika başına on binlerce dolar para kazanırken tribünlerde bazıları kendilerini yırtıyor, karşı takıma ya da hakeme demediklerini bırakmayıp saydırıyorlar, bir yandan da kendilerini bilmem ne grubu diye nitelendiriyorlar.. bu arka odamız ne adamlar gördü.. ahh ah.. sendika başkanlığı yapmış birinden benim tüm futbol takımlarının kirlenmişliğine yönelik bir tespitimi söyledim diye az kaldı dayak yiyordum.. ‘alın şunu önümden götürün’ dedim onu getirenlere yoksa bir kaza çıkacaktı.. adama bak binlerce işçinin sendika başkanlığını yapmışsın yıllarca ama ben genelleme yaparak tüm futbolun kirlendiğini söylemişim, beyefendi ne çıkarsamalar yaptı bilseniz kafayı yersiniz.. aman aman.. koptum yıkıldım yahu.. her aklıma gelişinde de vay halimize, vay başımıza diyorum..

iki gün önce turgut abiyle otururken ne güzel demişti ‘elime imkan verseler iki şeyden başlardım.. önce tüm spor faaliyetlerini durdurur ve tüm takımları lağvederdim, sadece amatör mahalle takımlarının kurulmasına izin verirdim.. ikincisi de tüm ülkede bütün inşaat faaliyetlerini durdururdum..’ ağzından bal damlıyordu sanki turgut abinin.. bir sanatçının kanayan yüreğinden dökülenlerdi bunlar.. ona katılmamak mümkün mü.. yüz milyarlarca euroluk futbol pazarının uyuşturucudan daha tehlikeli olduğunu kabul etmemek at gözlüğü takmaktır..

ön odaya gidiyorum aşağıya bakıyorum.. sokak hınca hınç dolu.. bardaklar inip kalkıyor.. herkes rolünü doğru dürüst yapmaya çalışıyor.. pencereden onların hepsine birer oscar heykelciği yolluyorum.. en beğendiklerime de altın portakal fırlatıyorum.. herkes döktürüyor.. kimisi de aptal kutusu beyaz camlara kitlenmiş durumda.. kimi köşelerde ise sert tartışmalar, itişip kakışmalar.. sokağa bakan mobese kameralarının görüntülerine sahip olmak isterdim.. tam bir toplum tahlili yapmak için müthiş bir imkan.. ama yok elimde öyle bir şans..

tekrar arka odaya dönüyorum..

‘halo dayı’ gibi şişeleri birbirine tokuşturarak insanlığın akıl sağlığına içip reverans yapıp eğiliyorum saygıyla tüm insanlığın önünde ve ‘st. simon tepesine’ ‘bekle beni birkaç gün sonra yine oradayım’ diyerek dışarıdaki gürültünün içeri hiç girmemesi için ‘tony hanna’nın şarkıları çalarken sesi sonuna kadar açıp kafamı kitaplara gömüyorum : 

‘asla alman işgali altındayken olduğumuzdan daha özgür olmadık.. savaşımızın gaddarca koşulları bize gerçekten hayatta olduğumuzu, maskeler ya da peçeler olmadan insanlığın durumu  denilen o dayanılmaz yürek parçalayıcı hali anlamamızı sağladı..’ j. p. sartre..

 

Crockett..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.